Öncelikle konumuz ile ilgili ayeti hatırlayalım…
Ey iman etmiş olanlar! Belirlenmiş bir vakte kadar [her ne şekilde olursa olsun, içinde borç bulunan] bir muamele ile birbirinize borçlandığınız zaman, onu [hukuki bağlayıcılığı olacak bir şekilde] hemen yazınız!.. Aranızda [güvenilir] bir yazıcı onu adaletle [yani ne fazla ne noksan, tam olması gerektiği şekilde dosdoğru ve anlaşılır bir biçimde] yazsın!.. Hiçbir yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği gibi [adil bir biçimde] yazmaktan kaçınmasın, [onu mutlaka dosdoğru ve anlaşılır biçimde] yazıversin!..Sadece borç veren kişi değil, üzerinde hak bulunan/ borçlu olan da yazdırsın ve yegane Rabbi olan Allah’tan korkup korunsun da borcundan hiçbir şey eksik bırakmasın!.. [Yani ne zaman ve ne kadar vereceğini tastamam yazdırsın!..] Eğer üzerinde hak bulunan/ (borçlu olan) kimse bir sefih/ (görüşü zayıf olan bir kimse) veya zayıf/ (düşkün, çocuk, çaresiz) veya onu yazdırmaya bizzat güç yetiremeyen/ (dilsiz, hasta) bir kimse ise,bu durumda velisi onu adil (dosdoğru) bir şekilde yazdırsın!..Evet, bu işlemler yapılırken [şahitlik etmeye ehil olan, doğruluğuna güvendiğiniz aklı başında] erkeklerinizden iki kişiyi de [bu borçlanma ve yazma işine] şahit tutunuz!.. Eğer [bu evsafta] şahitlik edecek iki erkek bulunmazsa, [o zaman] razı olacağınız/ ( şahitliğini kabul edeceğiniz) şahitlerden bir erkek ve iki kadın şahit olsun ki, kadınlardan biri, [içinde bulunduğu toplumsal konum nedeniyle şayet] doğruluktan saparsa/ yanılırsa/ yanlış yaparsa diğeri ona [doğruyu ve saptığı noktayı] hatırlatsın!..Evet, şahitler de [şahitlik etmeye] çağrıldıkları zaman, [sakın şahitlik etmekten] kaçınmasınlar!.. Küçük olsun, büyük olsun, onu [yani borçlanmadan doğan bütün hakları ve yükümlülükleri, borcun cinsini ve türünü] vadesine varıncaya kadar yazmaktan asla üşenmeyin!.. Böyle yapmanız, Allah katında/ Allah’ın belirlediği hukuka göre daha adaletli daha sağlam ve şüpheye düşmemeniz için de en uygun yöntemdir!.. Ancak o [muamele] aranızda cereyan eden peşin bir ticaret/ (alış veriş ) ise, onu yazmamanızda size herhangi bir günah/ (vebal, mahzur) yoktur!..Ancak [ihtiyatlı olması için] peşinalışverişlerinizde de şahit tutunuz!..Evet, ne yazana ve ne de şahitlik edene asla zarar verilmesin!..Eğer onlara zarar verecek bir iş yaparsanız, hiç şüpheniz olmasın ki, bu, sizin için tam bir yoldan çıkma/ sapama olur!..Evet, [emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak ve tavsiyelerini tutmak suretiyle] Allah’a karşı her daim takvalı/ (saygılı, sorumlu, bilinçli, duyarlı) davranınız!..Evet, Allah, sizlere [neyi nasıl yapmanız gerektiğini] öğretiyor/ sizi eğitiyor!.. [Artık işlerinizi Allah’ın öğrettiği şekilde yapınız!..] Evet, [şunu iyice bilin ki], Allah, her daim her şeyi hakkıyla bilmektedir!. (Bakara suresi, 282 )
1. Kadının şahitliği konusunda ayetin ilk cümlelerine dikkat edilmediğini fark ettim. …
“Ey iman etmiş olanlar! Belirlenmiş bir vakte kadar bir muamele ile birbirinize borçlandığınız zaman, onu hemen yazınız!.. Aranızda bir yazıcı onu adaletle yazsın!..”
Sadece borç veren kişi değil, üzerinde hak bulunan/ borçlu olan da yazdırsın ve yegane Rabbi olan Allah’tan korkup korunsun da borcundan hiçbir şey eksik bırakmasın!..
Şahitler, borcun “yazılı” olarak kayda alınması işlemine şahit oluyorlar…
Burada dikkat etmemiz gereken nokta, ne “iki kadının” ne de “iki erkeğin” şahitliğinin de yetmiyor olması.
Borç öncelikle yazılıyor. Şahitler, borcun kayıt altına alınması işlemine şahitlik ediyorlar. Bu nokta unutma ihtimalini güçleştiriyor.
Ve bir diğer önemli nokta.
Ayet “Kadın – Erkek şahitliği ” konusunu değil, ” Borçlar Hukukunu” anlatıyor.
2. Dikkat ederseniz ayet “Ey iman edenler” diye başlıyor… Yani hem erkeklere hem de kadınlara hitap ediliyor…
“Ey erkekler” diye başlamıyor…
“Ey iman etmiş olanlar! Belirlenmiş bir vakte kadar bir muamele ile birbirinize borçlandığınız zaman“Bakara 282
Nedense şöyle bir algı var… Sanılıyor ki “ Borç alan da, borç veren de erkek” … Oysa her ikisi “kadın” da olabilir… Ya da biri kadın, diğeri erkek…
Demek ki kadın, borç verme ve alma noktasında erkekle eşit…
Örneğin evlenirken kadın, eşinden “mehir” alıyor… Mehiri kadın istediği şekilde kullanma hakkına sahip… Kadın dilerse bununla ticaret yapar, dilerse borçta verebilir…
3. Ayet şunu de-mi-yor….
“İki erkek şahit bulunmazsa tek erkek şahit yeterlidir”
Konuyu cinsel kimlik üzerinden tartışacak,
Kadın şahit sayısı ile erkek şahit sayısını kıyas edecek isek görmemiz gereken önemli bir nokta var…
Tek erkeğin şahitliği yeterlimidir ki; tek kadının şahitliği yeterli olabilsin?
Her türlü şarta sahip tek bir erkeğin şahit olarak “yetmemesi” neden eksiklik olarak görülmüyor da, iki kadın şahit istenmesi eksiklik olarak görülüyor ?
4. İslam da kadının zekası, “noksan ya da eksik olarak” kabul edilse idi, sayı bir yana sırf kadın oldukları için şahitlikleri dahi kabul edilmezdi…
Allah bir başka ayette;
“Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. “Nisa 58
Mantık yürütelim…
Bir kere ehil olmayana öncelikle “şahit” olma görevinin verilme-me-si gerekir…
Ama kadın şahit olabiliyor…
5. Ayette “şahitlerden bir erkek ve iki kadın şahit olsun ki, kadınlardan biri, [içinde bulunduğu toplumsal konum nedeniyle şayet] doğruluktan saparsa/ yanılırsa/ yanlış yaparsa diğeri ona [doğruyu ve saptığı noktayı] hatırlatsın!…” buyuruluyor.
Kadına hatırlatmayı yapan taraf, neden yine “kadın” ?
Kadınların hafıza/zeka noksanlığından dolayı iki şahit isteniyor olsa idi, kadına hatırlatmayı yapan tarafın da;
hafıza/zeka noksanlığı ol-ma-yan “erkek” olması gerekirdi…
Hatta kadının hatırlatma yapmasının dahi kabul edilme-me-si gerekirdi…
6. Varsayalım ki kadınlardan biri “baskı görmüş, bildiği halde doğruyu söyleyemiyor ve de hatırlamıyorum” diye cevap veriyor …
Bu durumda şahitliği diğer “kadın” yapar…
Sonuç ta birisi “hatırlamıyorum” dediği için şahit sayısı “tek” sayıya düşer…Kadının şahitliği, erkeğin şahitliğine eşitlenir…
İslam da; Kadının şahitliği, erkeğin şahitliğine eşit değil diyenler, bu sonucu nasıl izah edecekler ?
7. Gündüz vakti herkesin gözü önünde bir olay yaşanıyor da, polis “şahit olur musunuz” dediğinde kimse yanaşmıyor…
Şahitlik zor bir görevdir…
Bayanlar , fıtrat olarak erkekten farklıdır…
Örneğin bayanlar kalabalık yerlerde “ tuvalete giderken” dahi yanlarına bir kız arkadaşlarını alıp öyle giderler…
Erkekler ise böyle davranmaz…
Tuvalete yalnız gitmeyi istememek; kadının zekasıyla ile değil, fıtratı ile alakalıdır… Bu şekilde kadın kendini daha güvende hisseder…
8. “Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez.” Bakara suresi; 185
“Böylesi, şahitlik için daha sağlamdır…” Bakara 282.
Şu yazımın https://www.mervece.com/muta-nikahi-100-sopa-ve-recm/ üçüncü maddesinde,
Zina gibi önemli bir konuda kocanın şahitliğinin, karısının şahitliğine eşit olduğundan ; kadın-erkek eşitliğinden bahsetmişim… Peki neden Bakara suesi 282. ayette iki kadın şahit isteniyor ?
Aslında bu resimden şu sonuç çıkıyor… Eşitlik, adalet sağlanabildiğinde “eşitlik” oluyor… İlk resim aslında eşitsizliğin resmi…
Eşine zina “iddiasında” bulunan ve bununla ilgili elinde hiçbir kanıt olmayan kocanın sözüne, kadının sözünün eşit olması; hem eşitliktir hem de adaletli olandır…
Alacak-verecek davası gibi hassas bir konuda, kadının yanında ona destek olmak üzere bir kadının olması ; (bazıları için eşitsizlik gibi görünse de) hem eşitliktir hem de “adaletli” olandır…
Bazı zamanlarda eşitsizlik gibi görülenin, “adalet” demek olduğunu günümüzden bir örnek ile açıklayabilirim…
Futbol maçlarında taraftarlar olay çıkardığında hakemler o taraftarların bağlı bulunduğu takıma “seyircisiz maç cezası” veriyor…
Ama günümüzde bu ceza, “kadın ve çocuklara serbest, erkeklere yasak” olarak uygulanıyor…
Oysa şiddet olaylarının yaşandığı maçta, o takımın taraftarları arasında erkek olanlarda var, kadın olanlar da… Hatta çocuklarda… O zaman ceza neden erkeklere kesiliyor ?
Çünkü toplumsal olarak hafızamıza yer eden “öğrenilmiş” bazı gerçekler var…
Hakemler de bu gerçekler üzerinden kararını veriyor…
Onun için de hiç kimse, kadınlara ve çocuklara izin verilmesini haksızlık olarak görmüyor…
Adaleti sağlamak adına bir çok alanda “kadınlara ve çocuklara” pozitif ayrımcılık gözeten yasalar çıkartılması, eşitsizlik gibi görünse de; aslında şartları eşitlemeye, adaleti sağlamaya yönelik çözümlerdir…
9. Tevbe 71 ayet… Kadın, erkek birbirlerinin velisidirler…
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileri(koruyucuları, destekleyicileri, yardımcıları, savunucuları, himaye edicileri)dir ; iyiyi emreder kötülükten alıkorlar; namaz kılarlar, zekat verirler, Allah’a ve Peygamberine itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir.
Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler va’detti. Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.” Tevbe suresi 71,72
Demek ki veli olmanın da, cennet ehli olmanın da, akıl sahibi olmanın da; kadın ya da erkek olmak ile bir alakası yok…
“Kul” olmak ile alakası var…
“Kur’an da Kadına eşit haklar verilmiyor”a kendini inandıran kardeşlerim…
Ayetin içinden tek bir cümleyi cımbızlayarak okuyunca, Kur’an-ı Kerim i anlamış olmuyorsunuz…
Peygamber’e indirilen (Kur’ân)i dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Onlar: ” Ey Rabb’imiz iman ettik, bizi de şahitlerden yaz” derler.5;83
Ben şahidim…
“Bir kadın” olarak, diğer kardeşlerime “hatırlatayım” istedim…
Allah İmanınızı daim eylesin, artırsın. Bir bayandan bu açıklamayı okumak çok daha güzel. Demek ki bakan gözle gören göz arasında fark var. Kitabımız Kuran-ı Kerimi “Emevi Dincilerine” bırakmayan sizin gibi kulların çoğalması dileğiyle.
Allah razı olsun.
Rabbim cümlemizden razı olsun inşallah…
Gerçekliği ve güvenilirliği şüpheli hadislere odaklanmak yerine kuran’ı anlamaya odaklanırsak bugün İslam, üzerine yapıştırılmaya çalışılan birçok yanlış etiketten kurtulacak. Ama burada da sorunun kaynağı ateistler değil, maalesef biz Müslümanlarız. İslam’ı yeterince bilmeyen, asıl kaynağı olan Kuran’dan kopup siyasi ve mezhepsel görüşler doğrultusunda şekillendirilmiş yoz bir inanç sistemine sahip olan bizler.
Dediğiniz gibi okuyoruz ama ayetin başındaki çok önemli ayrıntıyı kör gibi görmeden geçiyoruz.